-
MUSTAFA TATCI
Tarih: 08-12-2024 23:20:00
Güncelleme: 08-12-2024 23:20:00
Fakir gençliğimde 16-24 yaşlarımda yaz aylarında hep inşaatlarda, kalıp işlerinde çalıştım. Bu mesleğe intisap ettiğimin daha ikinci haftasında “ben bu işi öğrendim!” diye kendimi Mimar Sinan gibi görmeye başladım. Artık benden nasıl bir inşaat istenirse istensin, yapabilirdim!“
Buna özgüven mi deniyor, ne deniyor bilemem. Gençlik işte! Yahu daha birkaç hafta olmuş elime keser ve testere alalı fakat kendimizi Mimar Sinan gibi görmeye başlamışız. Olacak şey değil. Haaa bu arada köydeki baba mülkü haneyimizin duvarları çatlamış patlamıştı.
Dedimki kendi kendime ben yarın üniversiteyi kazanır gidersem yağmur yağdığında anam dama çıkıp yuvamaz, kar yağsa kürüyemez. Aklım hep onda kalır. Ben haneyin üzerindeki toprağı alıp çatı yapayım.
Aniden karar verdim. Gidip Kocaoluk’taki bahçeden servi kestirdim, bir kamyon kiremit aldım iki usta…
Çatıyı açtım, ustalar geldi baktı evin ana duvarları patlamış. Eee şimdi ne olacak?
Dediler ki bu duvarlar adam olmaz. Adam olması için yıkıp yeniden yapacaksın. Yaş 17. Yaz tatilindeyiz. Daha Hızır Musa kıssasını yorumlayacak akıl da yok başta!
Fesuphanallah dedim ve hemen o anda karar verdim. Bendenizin kararları hep böyle anîdir. İkilikten hiç hoşlanmam, hemen yolları ikiden bire düşürürüm. Bu evi yıkıp yeniden yapacağım! Belediyenin dozerini çağırdım: Yıkın şunu. Koca haneyin 70 romörk toprağı çıktı. Evi düzledik.
Burada şaşırdığım husus şu idi: Kocaman iki katlı haneyin temeli yoktu.. Dedem o gün Denizli’ye gitmişti. Akşama döndü, bize geldi:
Bu neeeee?
Büyük bir şaşkınlık ifadesi.
Oğlum evi ne yaptın?
Dedim ki böyle böyle… Yeniden yapacağım.
Ulen oğlum para yok, pul yok nasıl yapacağız?
Kendim yapacağım Dede.
Uzatmayayım o evi kendim yaptım. Son olarak duvarlarının ve sıvasının parasını evdeki satılacak son şeyi, ineğimizi yani anamın “Sarı kızı”nı satarak karşıladım. 1977 yazında yıktığım evin kaba inşaatını bitirip 1978 yazında tekrar o evde oturmaya başladık. Her karışında alınteri olan ve ablalarımın da bizatihi can hıraş çalıştığı baba mülkünü yaptık. Anam artık haneyin altında kalmazdı. Öyle sağlam yaptık ki sormayın…
Haa evin temeli yoktu dedim ya, Dedeme sordum:
Yahu Dede, bu evin niye temeli yok. Bütün dam evler böyle mi yapılırmış eskiden…!”
“Oğlum, dedi Dedem. “Eskiler dünyaya kazık mı çakacaksın, başını sokacak dört duvar sana yeter artar” derlerdi. “Hesap kitap mı var? İşte iki sıra taş döşeyip yapmışlar bu evleri.” Dedi. Dedemden o anda bir şey daha öğrenmiştim. Bak insanların kalacağı evlerin malzemesine, hepsi de kerpiçten yapılmış birer damdır.
Camilere, mescidlere, hanlara, hamamlara bak, hepsi de taştan yapılmıştır. Hasılı halk için yapılan binalarda taş, kendi duracağımız binalarda kerpiç kullanılmıştır. İşte ben bu nükteyi de Dedem rahmetliden ozaman öğrenmiştim. Evet, vakıf eserler taştan yapılmıştır.
Taş bekanın, toprak fenanın alametidir bu yüzden…Ben bu haney mevzuunu ileride yeniden yorumlayacağım.
- Türkçe’nin Aşk ve Mânâ Dili
- Muhammedîlik
- Azak Kalesinde Bir Eren
- Dervîşin Mürşidine Hizmeti Şâhâne Gerek-1
- Ayȃn-ı Sabite ve “Ol!”
- Halk İçinde Bir Ayna: Hazreti İnsan
- Çay Bir Yap Yahut Yusuf Amcanın Sineması
- Aşk Davasını Kılan Kişi
- Derviş oku ırak atar ha demeden cana batar..
- Vanîzâdelerin Defteri Kapandı
- Cemal Yolu...
- Yunus’un Gönül Bahçesi