içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Bursa’dan Limniye Aşkın Yolu: Niyazi Mısri

 

     

Bir tarihte (1997’ydi galiba), yine babam Hazret-i Mısri’nin.    Divanı’nı 80 senesinde okutmaya ve muhabbete başladı. 97 senesinde bitirdi. Sonra bana döndü; “Bu divan bitmiştir, bu senin olsun.Temmet” Eskiler tamamlandı anlamında ‘temmet’ derdi.

Sonra, -kütüphaneyi biliyor tabi- “Oğlum, kütüphanendeki eserler yakılsa, yıkılsa, yok olsa mühim değil. Niyazi Divanı yeter sana” dedi.

Başka bir hatıra daha anlatayım. Kuşadalı Hazretleri’nin yolundan Ahmet Amiş Dede var. Muhteşem bir insan! Ruhu şad olsun. Erenlere rahmetli denmez. Rahmete muhtaç olan biziz. Rahmeti manasının gizli bir anlamı vardır.  Bilene aşk olsun. Bilmeyenler de tefekkür etsin. Rahman’da olanın rahmete ihtiyacı yoktur. Bu kadar söylenir.

Ahmet Amiş Dede keskin bir Hazret.  Verdiği cümleler hüküm cümleleri. Onun da, ihvanına ifadelerinden bir tanesi, “Evladım bütün eserleri bir kenara bırakın. Okumanız gerekiyorsa, Niyazi divanı okuyun’’ şeklindedir.

‘’Neden Efendim?’’ diye sormuşlar. Bazı ehlullah, ‘’Adım adım ileri bu alemden içeri/ On sekiz bin alemi gördüm bir dağ içinde.’’ der adım adım yukarıya doğru tırmanırken..

Hazret-i Mısri’nin divan-ı ilahiyatı, yedi esmada; et, cem, fark ve cemden sonra fark noktasında nerde seyrediyorsan, nefsle ilgili elde etmek istediğin bilgilere, bütün sorularına cevap veren mükemmel bir eserdir.  

Onun için, beşinci bir kitap gelecek olsa herhalde Mısri Divanı gelirdi.

Her cümlesi, her satırı bize lazımdır.

Hakikat ehli denen zümre, aşkta karar kılmış. Onun için, ya Rabbi aşk ver! En büyük dua. Ama sen de gayret et canım. Verir. Ne yapacak vermeyip de! Hem adı Rahman-Rahim olacak, hem de vermeyecek. Ne kadar talep ettin?

Vahid, bir olan, Tevhid, birlemek demek. Biz çokluktayız. Birlemek, çokluktan bire getirmek. Mesela İsevilik, çoğu üçe düşürme olayıdır. Bir numaralı İsevi, -kimse o, illa Papa değildir, o görüntüdeki- çoğu üçe düşürmüş insan.

Neden beni sevin diyor Peygamberimiz? Çoğu ikiye düşürün, oradan Allah’a yol bulursunuz. Üçten ikiye, bire. Bu kırklar, yediler, vesaireler vardır. Onların bi yönünü insanlar çok merak eder. Çoktan bire gelme olayıdır. Ne diyor Mehmet sadık Babamız?

   Kırklarla halvete girdik

   Yedilerle sohbet ettik

   Üçlerle birliğe yettik

   Biz halveti bülbülüyüz

   Vahdet bağının gülüyüz

Sen zannedersin kırk kişiyle oturduk, dedi kodu yaptık. Yahu, Allah bi gömlektir. Daha açık söylenmez. Bir varlıktır Allah. Çokta da görünür, tekte de görünür. ‘’Kırklarla halvete girdik/ Yedilerle sohbet ettik/ Üçlerle birliğe yettik.’’ Nereye gelmiş? Sayı bitmiş.

Sosyolojik bir tasnif olmamakla beraber, İslam’da sınıf yoktur. Bir vakitler bir arkadaş geldi. Şur da yemek yiyoruz. ‘’Hocam, burası sizin yeriniz galiba.’’ dedi. ‘’Benim yerim yok.’’ dedim. Önce tabi anlayamadı. İlk defa görüşüyor. ‘’Nasıl yani?’’ dedi. E.. şimdi uzun hikaye nasıl anlatayım yahu?.

“İzi yoktur ki izinden bilinsin/ Gahi tozmaz ki, tozundan bilinsin/ Sen onu sanma sözünden bilinsin/ Hakikat ehlinin yoktur mekanı.’’ Yoktur nişanı. Anlayacağınız yerimiz yok, bu koltukta sen de oturabilirsin, ben de oturabilirim. Fark etmiyor. Hedefimiz yokluk.

İnsanların aşkta karar kılması, aşık ve maşuk ilişkisini gerektirir. İnsan, maşukuna karşı hiçbir ön yargı taşımaz. Ve pazarlık etmez. Tam teslim olur. Ne diyor Sezen Aksu? ‘’Ben sende tutuklu kaldım.’’ Hangi anlamda söylerse söylesin, biz her şeyi kullanırız. Alemde  O’nun kelamından başka bir kelime yoktur. Fransızcası, Latincesi, Türkçesi, zartçası zurtçası, hepsi. O’ndan başkası yoktur.

Demek ki, aşka uyduğumuz (iktida) uymadığımız burdan belli oluyor. Birinde pazarlık varsa, yol alamaz. Çok merak ediyorsanız söyleyim, insan-ı kamile bey’atta okunan ayet, pazarlık nefsin teslimidir.

***    *** ***

Niyazi Mısri;

Ey gönül gel gayrıdan geç aşka eyle iktida

 Zümre-i ehl-i hakikat anı kılmış mukteda

diyor.

Ne demek istiyor Mısri burada?

Açıklayalım.. Gayrıdan, yabancı maddelerden arın diyor Mübarek. Gayr; Allah düşüncesi dışındaki şeyler. Yani gönlüne aldığın, putlaştırdığın her şey. Onları at, aşkta, sevgide karar kıl.

Benim öğrencilerim, ‘’Hocam, Allah sevgisi değil mi?’’ diye sorarlar. Mahallenin kızına aşık olduğu zaman, onu ayrı tutuyor. Halbu ki ordan başlanır. De mi?

Adım adım ileri, bu alemden içeri/ On sekiz bin alemi gördüm bir dağ içinde.

 

Sevgi bir bütündür. Parçalanmaz. Eksiklik, hata onu parçalama düşüncesindedir. ifadesi gizlidir.

Demek ki, ehl-i hakikat zümresi aşkta karar kılmış. Sen de karar kıl, yeterli bakiyeye ulaşıncaya kadar. Tevhitte ve aşkta sınırlılık söz konusu. Buraya gelmemiz lazım. Sonra? Aşkı sorgulamaya devam ediyor Hazret.

Aşk, Cenab-ı Hakk’ın esma-yı ilahiyeden en büyük ismi. Esma-yı ilahiyede vardır, yoktur. Tartışır durur insanlar.

Onun için Hazret-i Yunus’un geldiği yerde söylediği; ‘’Biz sevdik aşık olduk/ Sevildik maşuk olduk.’’ Maşuk olunca, aşık da maşuka dahil olunca ne seven ne sevilen hiçbir şey kalmıyor.

Hazret-i Mısri Efendimiz’e soruyoruz: ‘’Neden aşka bu kadar önem veriyorsun?’’

Devam ediyor efendimiz:

Cümle mevcudat u ma’lumata ‘aşk akdem durur

Zira ‘aşkın evveline bulmadılar ibtida

O döneme göre çok sade bir beyit. Biraz unuttuğumuz kelimeler var.

Bazı kelimelerin köklerini bilmekte fayda var. Mevcut, vücut, vecd. ‘Ad’ eki çoğul eki. Mevcudat, vecdle bu varlık alemine çıkan, oluşa iştirak eden şeyler. Yani, Her şey!.

Herkesin anlayacağı hale getirelim. Cümle mevcudat, zerreden küreye, görünmeyen atom çekirdeğinden en büyük kütleye kadar. Mevcudat. Ama kökü ne? Vecd. Oluş, sahneye çıkış vecdin eseridir. Şimdi bunu anladık ya, burda bir masdar veriyoruz. Sen nasıl sevgi ürünüysen; annenden, babandan, görmediğimiz zerreler, küreler de bir vecdin eseri. Şöyle gözlerimizi kapasak da, mana gözümüzü açsak bi baksak, görmediğimizi zannettiğimiz hava zerrelerinin içinde oluşa iştirak etmeye çaba sarfeden; binlerce, milyonlarca, sonsuz sayıda, oluş dairesine girmeye çalışan vığıl vığıl, hadi apaçık söyleyelim; melekutu göreceksiniz.

 ‘’Devredip geldim cihana yine bir devran ola/ Ben gidem bu ten sarayı yıkıla viran ola.’’ diyerek bize çok şeyler ifade eden Mısri Efendimiz’e kulak verelim.

Demek ki, mevcudatın mayası aşkmış. Geldiği yer insanmış. Sevmeyi bilmeyince olmaz. Sevgi bizi dönüştürecek. Mayamız sevgi, onu bi evvela keşfedeceğiz. Açığa çıkaracağız. O bizi dönüştürecek.

Derviş, seven ve düşmanı olmayan kişi. Sevmiyorsa ve düşmanı varsa, o iş sakat. Adam kapı komşusuyla; evdekiyle, çarşıdakiyle, dünyadakiyle geçinemiyor. Sende bir problem var. Sevelim sevilelim çok büyük bir şey. Bunu gönüllere kazımamız lazım.

 

Muhabbeti süzmüşler Muhammed olmuş adı

Alemi yaratmaktan Hakkın odur muradı...

 

Adem yaratılmadan o vardı bu âlemde

Ol dendi olan oldu hep o vardı o demde

 

Aslına hû  diyerek yola çıkan her zerre

Bir iken bin bir oldu dağıldı bahr u berre

 

Anla heman Muhammed bir nurdur tende canda

Başka bir şey yok gülüm vahdet denen erkanda.

 

Devredip gelen odur vahdete akar canlar

Bu sırrı çoktan geçip birliğe yeten anlar

 

Hepsi bir imamedir görünenler bir tane

Tesbih eden kendidir, bilinmektir bahane

 

Bilmiyorsan sen Hakkı beleşe gidersin hey

Dünya bir laşedir ha!  Bak leşe gidersin hey!

 

Bırak dedikoduyu, ciddi ol cehd et yola

Dünya bir berzah yolcu burda verilmez mola

 

Hak nuruyla bakanlar bu eşyayı nur görür

Musa gibi bakarsan od içinde Tûr görür

 

Sen ben deyip durma da kaldır gözden perdeyi

Kaldır şu kafandaki niçini hem nerdeyi

 

Süsme hayvanlar gibi gafletle ona buna

Erenlerin gayreti bil ki sana dokuna.

 

Hiç Mekke'ye tekkeye sığar mı Muhammedî

Allah kendi nuruna fehm et levlake dedi

 

O sensin hey! O sensin sana, dön dendi bana

Yahu anla gayret et, çık yola yana yana

 

Biz bu âleme gülüm seyr için geldik Onu

Haktır başka yok durur Mustafa başı sonu.

Şiir: Mustafa Tatcı

Bu yazı 385 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum