içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Uludağ'ın İki Yüzü

Uludağ, Bursa için o kadar çok önemli ki hani Uludağ olmasa Bursa olmazdı desek hata etmiş olmayız. Bursa denildiğinde ilk akla gelendir Uludağ. Bir şehirle bu kadar bütünleşen, bir şehre bu kadar yakışan başka bir dağ var mıdır bilmem ama Bursa’yı Bursa yapan en önemli faktördür Uludağ.

Bursa’da kentleşmenin kusurunu da, tahrip edilen ve betonlaşan ovanın kederini de kapatır, telafi eder Uludağ. Yüzlerce yıldan beri şehrin keşmekeşliğinden bunalan keşişler Uludağ’daki huzura sığınmış ve Uludağ’ın bir adı da Keşiş dağı olmuştur. Bursa’mızın İslam’la şereflendiği ve Osmanlı devletinin kuruluşuna beşiklik ettiği yıllarda şehrin manevi önderlerinden Üftade hazretleri tekkesini Uludağ’ın eteğine, bugünkü Kuştepe semtine kurmuştur.  Üç kuzular, Mollafenari hazretleri, Somuncu Baba Emir Sultan ve adını sayamayacağımız, şehrimizin birçok manevi mimarı Uludağ’ın eteklerini mekan tutmuştur.

Eskiler Uludağ’ı bir pire benzetirler. ‘’Uludağ beyaz sarığını takmazsa (Kar yağmazsa) Bursa’da kıtlık olur’’ derlermiş. Ve Bursa’mızın sembol isimlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar ‘’Vel hasıl Bursa sudan ibarettir’’ derken Bursa’nın su kaynağı olan olan Uludağ’ı geçirir aklından. Maksem (semti) Uludağ’dan gelen ‘’suların taksim edildiği yer’’ demektir.

Bugün Uludağ’ın Bursa’ya bakan yüzündeki sular artık yetmediği için Uludağ’ın arka yüzünden gelen sular toplanarak Bursa’ya adeta can suyu oluyor. Tıpkı Bursa’nın Yunan işgalinden kurtulmasında çok önemli rol oynayan, Pınarbaşı’na inen dağlı müfrezeler, efeler gibi.

Evet bir de Uludağ’ın arka yüzü var. Bizans döneminde Adranos vilayetinin merkezi, Osmanlı devletinin beşiği ve fethin müjdecisi, Uludağ’ın arka yüzü. Padişahlara, şehzadelere avlak olmuş, Osmanlı döneminde vakıf olarak kabul edilmiş Uludağ’ın arka yüzü. Kuş uçmaz, kervan göçmez, doğası da insanı da saf ve pak kalan arka yüzü. Hep arkada kalmış, hep gerilerde kalmış Uludağ’ın arka yüzü. Bursa ovasında makinalı tarım yapılırken 1970’lerde traktörle tanışmış, Bursa’da evlerde ve sanayide elektrik kullanılırken altı adet pille çalışan maskot radyonun pilini bile almakta zorlanan Bursa’nın arka yüzü. Yetmişlerin sonunda ‘’bu direkleri onlar mı dikti, bu telleri onlar mı çekti. Elektriksiz köy bırakmadık’’ diye övünen siyasetçinin bahsettiği yerdir belki de Uludağ’ın arka yüzü.

Yıllarca siyasetçisi Bursa’daki ağabeylerinden izin almadan sorunlarına el atamadığı için gelişmişlikte Türkiye’nin en gerisinde kalan Uludağ’ın arka yüzü. Bursa ‘’Büyük Şehir’’ olurken hep küçülen, kaybeden;  ‘’Bütün Şehir’’ olurken şehrin dışında kalan Uludağ’ın arka yüzü.

Köyünde okulu kapatılmış, ektiği para etmemiş, koyununu kurt kapmış, evladını çakallar kapmış Uludağ’ın arka yüzünün. Sanki Misi köyünden ötesi sahipsiz köpeklere terkedilmiş Uludağ’ın arka yüzünün.

Dedelerinin kurduğu ve Yunan işgalinden kurtardığı Ulu şehre,  Bursa’ya gelmiş, Dağlı deyip aşağılamışlar Uludağ’ın evlatlarını. Ulu şehrin yeni sahipleri Uludağ’ın kardan damıttığı suları kadar pak evlatlarına yabancı muamelesi yapar olmuş.

Yılmamış Uludağ’ın kardan pak evlatları ‘’Dağlılar’’. Toplumun en alt tabakasında, gelir katmanlarının en altında yaşarken ikinci, üçüncü kuşaklar okumuş kariyer sahibi olmuş, bürokraside önemli noktalarda devletine, milletine hizmet etmiş.

Seyyar satıcılıktan, çıraklıktan azim ve çalışkanlıklarıyla ticarette, sanatta, sanayide çok büyük aşamalar katetmişler.  Ama yürekleri akılları hep dağın arka yüzünde kalmış. Ata yurtlarını terk etmeden, kışın şehre gelip işlerini, tahsillerini sürdürmüşler. Yazın ata topraklarına, cedlerinin ocaklarını tüttürmeye gelmişler.

Şu anda da kışın şehirde duran dağlılar, ulaşımın da eskiye nazaran iyileşmesiyle yazları, hafta sonları köylerinde tarımla uğraşmaktalar. Bir nevi damarlarında akan kan onları Türkün yaşam biçimi olan, yazın yaylalara çıkıp kışın da kışlaklara dönme şeklindeki yörüklüğe geri döndürmektedir.

Ancak; resmi olarak ikametlerini nüfus kütüklerinin olduğu dağ ilçelerinden şehire aldıkları için sanki dağın arka yüzünde hiç yaşam yokmuş gibi ilçelerinin nüfusları hep azalıyor. Buna paralel olarak ilçe belediyelerinin geliri azalıyor. Devletin taşra teşkilat birimleri kapanıyor. Hastanelerinde doktor olmuyor. Tapu, adliye, eğitim, sağlık gibi devletin temel görevleri ya merkez ilçelere ya da Kütahya’nın Tavşanlı ilçesine kaydırılıyor. Bu da ıssız köyler, yıkılmaya yüz tutmuş okullar bırakıyor Uludağ’ın arka yüzünde.           

Bu projeyi bizzat çok iyi inceledim. Hukuki yönü çok iyi çalışılmış, toplumun her kesiminden yöneticilerin onayını almış, mahalli ve mülki amirler, kaymakamlar ve diğer daire amirlerinin desteği alınmış bir proje olduğunu gördüm.

Okula kayıt olacak çocuğu olanların dışında herkes 1. İkametini nüfus kütüğünün olduğu yere alabilir. Şehirdeki Sağlık ocağı, belediye işleri ve benzeri konular aynen devam eder. Kayıtlı öğrenciler okullarına devam eder. Köyünde ya da ilçesinde evi olan, abonelikleri olan herkes bu işlemi yapabilir.

Bu proje belki dağın arka yüzünü uçurmaz ama belediye  imkanlarının artmasını sağlar. Devlet kurumlarının işlevselliğini, hizmetlerin kalitesini artırabilir. Sadece bunlar bile Uludağ’ın arka yüzünün cazibesini artırabilir.

Belki de ilerleyen zamanlarda gelişmiş ülkelerdeki banliyö sistemine dönüşür. Ulu şehir Bursa’mızın da sıkışıklıktan ve hantallıktan kurtulmasına bir çare olabilir. Artık büyük şehirlerde bir iki saat süren şehir içi ulaşımı normal karşılanırken, şehirdeki sanayi ve istihdam alanlarına dört ilçe merkezinden personel servisleri kalkar. Yollarımızın da iyileşmesiyle kısa süre içinde Uludağ’ın arka yüzünden Bursa’daki işyerlerimize yirmi, otuz dakikada ulaşabiliriz. Böylece Uludağ’ın arka yüzü yüz yıllar süren ihmal edilmişlikten, geri kalmışlıktan kurtulur ve böylece Uludağ’ın iki yüzü arasındaki denge bir nebze sağlanmış olur.

Bu yazı 1041 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum