-
MUSTAFA BALI
Tarih: 04-11-2024 11:49:00
Güncelleme: 04-11-2024 11:49:00
Ülke olarak birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde ‘’Böyle bir soru nerden çıktı ‘’ diye düşünebilirsiniz. Ancak bazı kavramların insanların beyninde farklı çağrışımlar yapması, bu nedenle yanlış anlamlandırma ve sosyal hayatın içinde yanlış konumlandırmalara yol açtığını, işin temeline inmeden, sadece bir sözcükten hareket etmenin o sözcükle kendini tanımlayan toplulukları rencide ettiğini, o topluluğun adeta yok sayıldığını görünce konunun açıklığa kavuşması gerektiğini düşündüm.
Her ne kadar Tüm insanların kardeş olduğu söylense de Öncelikle inancım gereği ‘’Ancak inananlar kardeştir’’ ayetinde olduğu gibi tüm Müslümanların kardeş olduğına inanırım. Bu nedenle coğrafi, ırk ve mezhep temelli ayrımcılığa da karşıyım. Toplumu oluşturan grupların birbirilerinin farklılıklarını kabul ederek varlıklarına tahammül etmelerinin ve saygı duymalarının gerekli olduğuna inanırım.
Ancak daha önce yine bu köşede yayınlanmış olan ‘’KENTLİLİK BİLİNCİ/ BURSALI OLMAK ‘’ yazımda ele aldığım büyük şehirlerde göçlerle birlikte gettolaşmanın başladığı, etnik sayısal çokluğun abartılarak diğer sosyal gruplara üstünlük kurulmaya çalışıldığı, bu yolla siyasetin baskı altına alınmaya çalışıldığı konuları tekrar gündeme gelmiş bulunuyor.
Son olarak bir Düşünce Klübünde yaşanan bir tartışma bizim haklılığımızı bir kez daha ortaya çıkarmış bulunuyor. Bursa’ya sonradan göç eden , Bursa’da ticaret ve siyaset yapan, Bursa Büyükşehir Belediyesinde meclis üyesi olan bir şahıs yaptığı konuşmada kendi etnik duruşunu çok bariz bir şekilde ortaya koyarken Bursa kültürünü aşağılayarak ‘’ Dağder’’ diye bir derneğin olmaması gerektiğini savunma dalaletine düşmüştür.
Burada niyetimiz Dağder adına savunma yapmak değil. Ancak girişte de belirttiğim gibi kavramlar tam anlaşılmadığında yanlış değerlendirmelere sebep olabiliyor. Bu nedenle tam anlaşılmadığını hatta birileri tarafından bilinmediğini düşündüğümüz ‘’DAĞLI, DAĞLILAR ‘’ kavramını tarihi, coğrafi ve etnik olarak tanımlamaya çalışacağım
Peki ‘’KİM BU DAĞLILAR’’ ?
Dağlılar etnik olarak Osmanlı devletinin kurucu aşireti olan Ertuğrul Gazi ve Osman Beyin, dolayısıyla Osmanlı hanedanının da mensubu olduğu ‘’Karakeçili’’ aşiretindendir. Yani Osmanlı devleti ve devamı olan Türkiye Cumhuriyetinin kurucu aşiretidir dağlılar.
Coğrafi olarak, Uludağın doğusundan Kütahya Domaniç,İnegöl, Keles, Orhaneli, Harmancık, Büyükorhan, Osmangazinin dağ köyleri ve Mustafa kemal paşa ilçesinin dağ köylerine yayılmış durumdadırlar. Türkün yaşam biçimi olan yörüklük geleneğini sürdürdükleri ve genellikle hayvancılıkla geçindikleri için Uludağ’ın güney kısmında kalan dağ köylerinde yaşadıkları için bu topluluğa dağlılar denilmiştir. Dağlılar bu adlandırmayı bir gurur vesilesi sayarlar. Bursa’da dağlı denildiğinde geleneklerine, devletine, örf adet ve ananelerine bağlı insanlar akla gelir.
Tarih boyunca devletine en sadık topluluk olmuş devleti için gerektiğinde seve seve canlarını vermiş hiçbir fedakarlıktan kaçınmamışlardır. Osmanlı padişahları yörük Türkmenlerden ‘’ Öz yeğenlerimiz’’ diye bahsetmişlerdir. Sultan Abdülhamid sadece yörük Türkmenlerden oluşan Ertuğrul Muhafız alayını kurmuş ve en kritik görevleri bu alaya vermiştir
Çanakkale savaşlarında en çok şehit veren il Bursa, ilçe olarak da en çok şehit veren ilçe Orhaneli olmuştur.
Yine Dağlılar Kurtuluş savaşında kendi aralarında para toplayıp uçak alan ve Türk ordusuna bağışlayan insanlardır.
Bursa’nın Yunan işgalinden kurtarılmasında Kuzgunluk’tan Pınarbaşı’na inen dağlı müfrezeler önemli rol üstlenmiş ve Bursa’nın Yunan ordusu tarafından yakılmasının önüne geçmişlerdir. ( Bu dağlı müfrezelerin içinde Bizzat öz dedem Fadıl köyünden Sadık Efe de bulunmuştur.) Bizzat dedem Sadık Efeden dinlediğim bir anıda ordunun başındaki komutan ‘’ Çakır hamamdan Setbaşıına kadar olan rum evlerinden istediğinize yerleşin. Tapusu üzerinize yazılacaktır’’ demesine rağmen Dağlı Müfrezeler buna tenezzül etmemişlerdir.
İkinci Dünya savaşı sıralarında yapılan yanlış uygulamalar sonucu şehirlerde kıtlık ve açlık yaşanırken dağlılar kendi ürettikleri sebze, meyve ve hayvansal ürünleri Bursa’ya getirerek şehirde yaşayanların gıda ihtiyaçlarını karşılamışlardır.
Ancak Bursa’da sanayi ve ticaretin gelişmesiyle birlikte Uludağın köylerinde yaşayan Dağlılar da Bursa’ya yerleşmeye başlamışlardır. Bursa’ya yerleşen dağlılar bir taraftan da köylerdeki tarla ve bahçelerini işlemeye devam etmiş, köylerde kalanlar da hayvancılıkla iştigal etmeye devam etymişlerdir. Dağlıların Bursa şehir merkezine gelmelerine göç diyemeyiz. Dağlılar kendi yaşam biçiminde olduğu gibi Bursa’yı Kışlak ; Köyleri de yazlak olarak kullanmaktadırlar. Bu nedenle Dağlılar Bursa’nın en köklü ve yerli unsurudurlar.
Dağlıların Bursa’ya yerleşmesiyle diğer unsurlar gibi onlar da dernekleşme yolunu tercih etmişler, önceleri arkadaş gruplarının buluşması için Orhaneli, Keles, Harmancık, Büyükorhan ve Osmangazi ilçesinin dağ köylerini kapsayan DAĞ-DER’i kurmuşlar.
DAĞDER sayesinde farklı kesimlerdeki ‘’Dağlı’’ imajı değişmiş, kültürlerini, folklorlarını, yemeklerini gelenek ve göreneklerini tüm Bursa kamuoyuna tanıtmışlardır.
Bursa’nın asli unsuru olan dağlılar bu derneğin faaliyetleri sayesinde özgüvenlerini kazanmış ve göğsünü gere gere ‘’ Ben dağlıyım’’ diyebilmişlerdir.
Yaklaşık dört milyonluk Bursa nüfusu içinde bir milyona varan bir nüfusa ulaşmışlardır. Bursa’nın ve Türkiye’nin en çok üye sayısına sahip DAĞDER, faaliyetleri ve üye sayısıyla dikkatleri üzerine toplamış, DAĞDER yönetimlerinin girişimleri ve Sayın Cumhur Başkanımız, Recep Tayyip Erdoğan’ın riyasetleri ve tensipleriyle ‘’Kamu yararına dernek’’ statüsünü kazanmıştır.
Kuruluşundan bu güne kadar yönetim kurullarında görev yapmış hiçbir başkan ya da yönetim kurulu üyesi ayrıştırıcı ve ötekileştirici bir dil kullanmamış, Bursa’daki bütün etnik ve demografik unsurlarla işbirliği içinde olmuş ve onlara saygıda kusur etmemişlerdir.
Bursa’nın kuruluşundan kurtuluşuna Bursa’nın en köklü ve yerli unsuru olan dağlılar tarımda, ticarette ve sanayide de dikkat çeken başarılara imza atmışlardır. Bursa’da kiraz ve vişne üretiminin ve ihracatının önemli bir bölümünü dağ yöresi karşılamaktadır. Çilek, ahu dudu, aronya, yaban mersini üretiminin ve ticaretinin büyük bir bölümü yine dağlıların yaşadığı dağ yöresinde gerçekleşmektedir. Büyük ve küçükbaş hayvancılıkta da dağ yöresi hatırı sayılır bir üretim gerçekleştirmektedir.
Madencilik ve enerji alanında linyit kömürü, Termik santral , yeni yeni güneş ve rüzgar enerji santralleriyle önemli bir konumdadır. Sadece Orhaneli ve harmancık Beş milyon ton krom rezerviyle ülkemizin krom üretiminin önemli bir kısmını karşılamaktadır.
Görüldüğü gibi dağlı olmak, Bursalı olmakla aynı anlama gelmektedir. Dağlılar, Osmanlı devletinden günümüze kadar devletimizin sadık vatandaşları olarak günümüzde de devlet yöneticilerimizin dikkatini çekmeye devam etmektedir. Dağ yöremizin tüm köy derneklerinin de çatı kurumu olan Dağder’in kamu yararına dernek olma statüsüyle üyelerine ve Bursa’ya değer katmaya devam etmektedir.
Ancak köklü tarihine ve bunca güzel özelliğine rağmen dağlıların Bursa’nın yönetiminde yeteri kadar temsil edildiğini söylemek zor. Maalesef daha önceki yazımda belirttiğim gibi, kendilerini olduğundan daha fazla gösteren ve Bursa’ya sonradan göç eden bazı unsurlar tarafından sürekli değersizleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu tür kötü niyetli yaklaşımlara dağlıların en büyük kuruluşu olan Dağder yönetimleri tarafından gerekli cevapların verileceğini biliyoruz. Tarih boyunca hep iyilikle ve güzelliklerle anılan dağlıların yine bu özellikleriyle Bursa’ya değer katmaya devam edeceğine inanıyoruz..
Ne mutlu yaşadığı şehre değer katan, o şehri benimseyen ve o şehrin değerini bilenlere.