-
MUSTAFA BALI
Tarih: 18-11-2024 06:59:00
Güncelleme: 18-11-2024 06:59:00
Coğrafya bir bilim dalı olarak, evrende gezegenlerin yeri ve birbirleriyle olan münasebetlerini, Dünyamızı ve onun yüzey şekilleri, özellikleri, ölçüm vb birçok özellikleri ile uğraşan bir bilimdir.
Bu anlamıyla baktığımızda, Ülkemizin üzerinde bulunduğu bölgeye de özel anlamda coğrafya diyoruz. Dünya haritasını veya harita uygulamalarını Google earth vb. açıp ülkemizin içinde bulunduğu bölgeye bir baktığımızda Üç kıtayı (Asya-Afrika-Avrupa) birbirine bağlayan bütün denizlerin ve karaların düğüm noktasında bulunduğumuzu görürüz. Yani bu üç kıta arasında kara yolları da deniz yolları da ve hatta hava yolları da bizim mavi vatanımızı, gök vatanımızı ve topraklarımızı kullanarak geçmek zorundadır. Hiç abartısız Dünyanın jeostratejik olarak en büyük öneme sahip coğrafyasında yaşıyoruz. İnsanlık tarihindeki en kadim ve büyük medeniyetler bu topraklarda kurulmuş ve yok olmuştur. En uç uygarlıklar burada karşılaşmış ve buralara sahip olma mücadelesi içinde birbirlerini yok etmişlerdir. Yani medeniyetlerin beşiği olan bu topraklar aynı zamanda ‘’ Medeniyetler Mezarlığı’’dır. Ayrıca teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun bu toprakların stratejik değeri hiç eksilmemiş aksine daha da artmıştır.
Her kavim üzerinde yaşadıkları coğrafyayı kendi yaşam tarzı ve kültürüyle şekillendirmiş, adeta kendine benzetmiştir. O topraklara kendi mimari eserlerini inşa etmiş, barınma yerlerini , evlerini inşa etmişler, kültürlerini geleneklerini adeta o topraklara nakış nakış işlemişlerdir. Bu şekilde coğrafya artık yurt olmuş vatan olmuştur. Aynı zamanda bu coğrafya yurt olurken kendini yurt edinen insanları değiştirmiş, bu coğrafyanın havası, suyu, bu topraklarda yetişen hayvanat ve nebatat da insanları etkilemiş ve üzerinde yaşayan insanları biyolojik ve fizyolojik olarak değiştirmiştir. Hatta geleneksel ve modern tıp her insanın yaşadığı coğrafyada yetişen ürünlerin onun için şifa olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca yüzlerce yıl üzerinde yaşadığımız bu topraklarla duygusal bağlar oluşmuş, dünyanın neresine gidersek gidelim aklımız hep ata topraklarında, doğup büyüdüğümüz topraklarda olmuştur. Belki de ‘’ Bülbülü altın kafese koymuşlar yine de ah vatan demiş’’ ata sözü bu yüzden ortaya çıkmıştır. Böylece coğrafya vatanlaşırken bizim de uluslaşma, millet olma sürecimiz devam etmiştir.
Bizim inancımıza göre toprak anasır ı erbaadandır (Toprak-su-ateş-hava). Yani insanoğlu yaratılırken toprak su ile karılmış, ateşte pişirilmiş ve Allah Cc. Kendi nefesinden üfleyerek Adem’i yaratmıştır. Rivayet olunur ki insan yine kendi yaratılışında kullanılan toprak hangi coğrafyadan alındıysa o coğrafyada ölür ve oraya defn edilirmiş.
Toprak, Dünya gezegenimizin yüzey kısmındaki en ince tabakayı oluşturmaktadır. Yani sınırsız değildir. Bir diğer ifadeyle tekrar oluşmayan, eksilen, çoğalmayan kıt kaynaklardandır. Bazı iktisat teorilerine göre parayla alınıp satılması, kişisel mülk olması bile yanlıştır.
Yine bizim yazılı ve sözlü edebiyatımızda toprak konusu önemli bir yer tutar. Cengiz Aytmatov’un Toprak Ana romanı gibi. Ne diyordu Aşık Veysel Kara toprak türküsünde ?
"Dost, dost" diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim gara topraktır
Beyhude dolandım, boşa yoruldum
Benim sadık yârim gara topraktır
Nice güzellere bağlandım kaldım,
Ne bir vefa gordüm ne faydalandım
Her türlü isteğim', ey yâr, topraktan aldım
Benim sadık yârim kara topraktır.
Goyun verdi, guzu verdi, süt verdi
Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi
Gazma ile döğme döğmeyince gıt verdi
Benim sadık yârim gara topraktır.
Karnın' yardım gazmayınan, belinen,
Yüzün' yırttım tırnağınan, elinen
Yine beni garşı garşıladı gülünen
Benim sadık yârim gara topraktır.
Veysel’e göre faydalı, vefalı sadık yârdir toprak. Her türlü isteğimizi karşılayan, bütün gıda maddelerini bize veren, ancak severek işlendiğinde bizi gül ile karşılayan sadık yârdir toprak.
Dünyadaki en büyük savaşlar toprak için yapılmaktadır. Misyonerlik ve benzeri faaliyetlerin en önemli sebebi topraklara sahip olup toprak sahiplerini köleleştirmek olmuştur. Bir Afrika ata sözü der ki:
‘’Avrupalı beyaz adamlar geldiğinde ellerimize incil verip gözlerimizi kapayıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde incil vardı. Ancak topraklarımız onların eline geçmişti.’’
Bütün bu önemine ve değerine rağmen maalesef dünyada, ülkemizde ve Bursa’mızda da toprak alınıp satılan, parayla el değiştiren bir metaya indirgenmiştir. Kırsaldan şehire göçlerle birlikte insanlar şehirdeki ihtiyaçlarını karşılayabilmek, tutunabilmek veya modernitenin dayattığı yaşam formuna ve konforuna ulaşabilmek için atıl durumdaki arazilerini satmaya başlamıştır.
Ülkemizin doğusunda ve güneyinde Feodal yapının bir sonucu olarak, topraklar bölünmemiş, yüzlerce, binlerce dönüm araziler tek veya birkaç tapu halinde şahıslardadır. Ancak batıda ve özellikle Bursa’mızda araziler miras yoluyla bölünmüş ve 3-5 dönümlük tapular haline gelmiştir. Artık bu kadar küçük arazilerde tarım yapmanın da ekonomik olmaması bu toprakların satılmasını adeta zorunlu hale getirmiştir.
Ancak sebep ne olursa olsun topraklarımız kesinlikle satılmamalıdır. Sattığımız toprakların parası belki bize biraz rahatlık sağlayabilir ama bizim çocuklarımız sağlıklı bir nefes almaya muhtaç kalır. Bazen gözümüzde değersizleşen topraklarımızın altında ne cevherlerin olduğunu, hangi doğal kaynakların olduğunu bilemeyiz. Bugün şehre uzak gördüğümüz ve bir otomobil bile etmeyecek paralara sattığımız arazilerimizin 50 yıl sonra şehirlerin en güzel yerleri olup olmayacağını bilemeyiz.
Şimdiki bir çok şehrin 50-100 yıl önce tarım arazileri veya orman olduğunu unutmayalım. Teknoloji ilerledikçe ulaşım hızlı, ekonomik ve kolay hale geldikçe artık mesafelerin bir önemi kalmıyor.
Atalarımızın mezarları bizim esas tapularımızdır. Şehirde mezar yeri bile bulamazken ne olur köylerdeki arazilerimizi satmayalım.
Bilmediğimiz, tanımadığımız insanlara hiç satmayalım. Şu anda Dünyanın farklı ülkelerinden yatırımcılar özellikle yüzölçümü fazla olan arazilerin tapularını alarak belki hiç araziye uğramıyor bile. Bu tapular özellikle yurt dışından bazı şirket ve şahıslara satılıyor. Batılılar savaşarak alamadıkları vatan topraklarımızı parayla alıyor. Bugün Filistinlileri ‘’Topraklarını sattılar’’ diye –ki yalandır- eleştirirken kendimiz aynı duruma düşmeyelim.
Hani bir söz var: ‘’Bu topraklarımız bize atalarımızdan miras değil , çocuklarımızdan emanettir.’’ Hem atalarımızın mirasına, hem de çocuklarımızın emanetine sahip çıkalım.
Bizi sen sevgisiz,susuz,havasız;
Ve vatansız bırakma Allah'ım! (Arif Nihat Asya)