-
MUSTAFA BALI
Tarih: 08-12-2024 23:46:00
Güncelleme: 08-12-2024 23:46:00
Uyanığın biri şehrin en işlek yerine bir lokanta açmış. Girişine de ‘’Ne yerseniz yiyin, hesabı torununuz ödeyecek’’ diye yazan büyükçe bir tabela asmış. Yoldan geçen uyanık bir adam: Tamam nasıl olsa hesabı torunum ödeyecek şurada güzel bir karnımı doyurayım diyerek dalmış lokantaya. Çorbasından tatlısına kadar canı ne çektiyse yemiş. Tam mutlu mesut çıkarken lokanta sahibi adamı çağırmış:
-Beyefendi hesabı ödemediniz?
- Ne hesabı? Torunum ödemeyecek miydi?
- Evet ama bu dedenizin hesabı. (gülünüz)
Şimdi durup dururken bu fıkra nerden çıktı dediğinizi duyar gibiyim.
Fıkralar, atasözleri, destanlar, türküler maniler vb sözlü edebiyat eserlerine halk edebiyatımızın anonim eserleri diyoruz. Bu eserler yüzlerce yıl içinde toplum tarafından kabul görmüş, toplumun duygu, düşünce ve irfanına tercüman olmuş eserlerdir. Adeta bünyelerinde yüzlerce yıllık tecrübeyi barındırır. Her ne kadar komik, gerçek dışı, çağımızın gerisinde kalmış gibi görünseler de içlerinde kesin gerçeklikler barındırır. Yeter ki bu anonim eserlerimizi gönül gözüyle de okuyalım ve can kulağıyla dinleyelim.
Peki bu fıkradaki gerçeklik nedir? Böyle bir şey mümkün mü?
Bu soruları cevaplarken bazı bilimsel gerçekleri hatırlamak gerekir. Genetik biliminin ve psikoloji biliminin geldiği noktada üst ataların yaşadığı durumların sonraki nesillere genetik veya bazı kodlarla aktarıldığı birçok bilim insanının mutabık olduğu bir husustur. Bunun nasıl olduğu konusuna girmeyeceğim. Konuyu da hemen Darwinizm’e bağlamadan merak edenler ‘’ Seninle Başlamadı’’ adlı kitabı okuyabilir.
Buna göre baktığımızda her ne kadar dedemizin lokanta hesabını biz, bizimkini torunumuz ödemese de yaptığımız işlerin iyi veya kötü sonuçlarına torunlarımız katlanmak zorunda kalabilir. Biz her zaman ‘’Tam ortasında’’ olduğumuzu düşünerek hareket etmek zorundayız.
Nasıl olsa hepimizin bir dedesi, ninesi var, muhtemelen çoğumuzun da torunu olacaktır.
Öyle ya hangimiz dedesinin işlediği cinayet için hapiste yatmak ister? Hangimiz anneannesinin ödemediği borcu ödemek ister? O halde torunlarımıza borç ödetmeyecek şekilde bir hayat yaşamamız gerekiyor. Biz güzel işler yaparsak hem kendi hayatımızı, hem de gelecek nesillerin yaşayacağı dönemleri güzelleştirmiş olacağız. Yanlış işler yaparsak da kendimize hayatı zindan ettiğimiz gibi gelecek nesillere de hem somut hem de genetik olarak kötü bir miras bırakmış olacağız.
Eğitimcilerin ve kişisel gelişimcilerin çok sık kullandığı bir söz vardır:’’Eğitime anneanne ve babaannelerden başlamak gerekir.’’ diye. Aslında yukarıda anlattığımız fıkrayla bu söz aynı konuyu ve çok önemli bir bilimsel gerçeği anlatıyor bizlere.
Eğitime neden ve nasıl anneannelerden başlayacağız? Herhalde anneanneleri babaanneleri okullara toplamayacağız. Eğitim çok uzun bir süreçtir. Şu andaki çocuklara verdiğiniz eğitimin gerçek karşılığını birey ve toplum olarak ancak üçüncü kuşaklar görür. Bu nedenle eğitim konusunda kararlar alırken ve uygularken yukarıda belirttiğimiz durumu göz önünde bulundurmak zorundayız. Çocuklarımıza vereceğimiz iyi bir eğitim çocuklarımızın hayatlarında karşılığını kısmen gösterirken esas etkisini ikinci ve üçüncü kuşaklarda gösterecektir. En az üç kuşak önce eğitim konusunu halleden toplumları ve ülkeleri bugün refah ve kültür seviyesi yüksek, bilim ve teknolojide üst seviyelerde ve geleceği şekillendiren ülkeler ve toplumlar olarak görürüz.
Küçük bir köyü örnek olarak alalım. Bundan yetmiş yıl önce eğitim ve öğretim fırsatları verilmiş veya bu fırsatlara erişebilmiş ve köyün neredeyse tamamı en az ise düzeyinde eğitim almış mesleki ve akademik olarak her alanda yetişmiş insanların olduğu bir köy. Bu toplum için eğitim ve kültür seviyesi her kuşakta iyileşerek yükselmeye devam edecektir. Böyle bir toplulukta eğitim sorun olmaktan çıkmıştır ve artık iyinin de iyisi (mükemmel olan) arayışı başlar. Aksi durumlarda ise ilkellik ve cehalet devam eder. Eğitim ve kültür alanındaki gelişmeler çok geç ve yavaş olur.
Bu nedenle tekrar ve üstüne basa basa belirtmeliyiz ki iyi bir eğitimin kuşak kuşak yükselmesi ve gelişmesi için ülkelerin en önemli konusu haline gelmesi lazım. Çağlara hükmedecek nesiller yetiştirmek için çağımızın tüm imkanlarının seferber edilerek yine bu çağın en iyi eğitiminin çocuklarımıza verilmesi gerekir.
Yine şunu da bilelim ki; bizler sadece kendi hayatlarımızı yaşamıyoruz gelecek nesillerin de hayatlarını etkileyecek işler yapıyoruz. Ne kadar güzel işler yapar, beşeri, ilahi ve evrensel yasalara; tabiat kanunlarına ne kadar uygun yaşarsak torunlarımız da o kadar güzel bir hayat yaşar ve kendinden sonrakilere yasal anlamda ve genetik anlamında kötü miras bırakmaz ve güzel bir gelecek hazırlar. Güzellikler nesilden nesile kuşaktan kuşağa aktarılır. Böylece kimse dedesinin hesabını ödemek zorunda kalmaz; torununa da hesap ödetmez.